Seni Yenmeye Geldik İSTANBUUUL!!!


      Türkiye tatilimin büyük bir kısmında İstanbul’daydım. Bir defa ülkeye giriş-çıkışı İstanbul’dan yaptım. Birinci haftamın sonunda da kocamı karşılamak için oradaydım. İki gün sonrasında ise Lüksemburg’dan arkadaşımız Ruben gelecekti, İstanbul’u gezdirecektik. Konaklamayı ne yapacağız derken, kardeşim gibi sevdiğim arkadaşım Pınar (Yalakalık olsun diye söylemiyorum, liseden ve de üniversiteden çok yakın arkadaşımdır.) hızır gibi, evine davet etti bizi. Sağolasın canım senin hakkın ödenmez valla. Sonra misafirimizi, nasıl en güzel şekilde gezdiririz düşüncesi sardı. Topkapı’yı gezelim, Sultanahmet’e gidelim, 

İstiklal şart, Kız Kalesi, Adalar, 

 ve Martılar, derken beş gün doluyor zaten. Ama bizim evdeki hesap çarşıya uymadı, nasıl mı? Aslında oldukça traji-komik bir hikaye. Biz Ruben’i hemen havaalanından alıp yemeğe gideceğimizi düşünürken, uçağı rötar yapmamış olmasına rağmen (Biliyoruz; çünkü bize imdaat, uçak park konusunda sıkıntı yaşıyor beni yalnız bırakmayın, diye bir mesaj atmıştı:), çıkışı bir buçuk saat kadar gecikti. Çıktığında ise sırtında minik bir çantası vardı. E bavul, dediğimde ise, bavulun bir saat sonra verileceğini öğrendim. Bazı yolcuların bavullarında sıkıntı varmış.

 Bilgi almak için THY’nı aradığımda ise “Ablacığım, doğru düzgün anlatsana derdini, bir şey anlatamıyorsun.” dediler kibarca. THY çalışanının dolmuş şoförü gibi konuşmasını beklemezdim açıkçası. Açıklama olarak da arkadaşımın bavulunu almadan çıktığını söyledi. Biraz salak muamelesi gördük açıkçası. Hizmette sınır tanımayan THY’ları Ruben’i içeri aldı ve bir süre içeride tuttuktan sonra bavulun orada olmadığına ve kargo ile gönderilmesi gerektiğine karar verdiler. Ertesi sabah bir telefonla uyandık. Kargo gelmiş; ama evi bulamadıkları için geri dönmüş. Telefon numarası yabancı olduğu için de aramayı gerek görmemişler. Görevli bey bir saat içinde geri geleceğini söylediğinde umutlanmıştım;  ama iki saat sonra aradığımda, saat yedi dağıtımını beklemem gerektiğini söylediler. Nihayetinde  o gün akşama kadar beklenildi ve yine bavul yok. Ertesi gün ise 29 Ekim’di. O gün çalışıyor olmalarına rağmen, kafaları tatile gitmiş sanırım; çünkü köşedeki dükkanın kapalı olmasını mazeret göstererek, kapıyı bile çalmadan evin önünden geçip gittiğini, büyük bir rahatlıkla söyledi kargocu. Yani böyle bir şey bir tek filmlerde bir de Türkiye’de olur işte. Bu arada dükkanla bir bağlantı kurmaya çalışmayın; velhasıl kelam yok öyle bir şey, dükkanda değil normal kimseler gibi evde kalıyoruz. Benim canım arkadaşım Pınar aradı bu sefer THY’larını. Biraz sonuca ulaşır gibi oldu. Yine de bavul ancak akşam teslim alınabilinmiş. Alınabilinmiş dedim; çünkü canım Pınar’ım bizi, zaten az günümüz olduğu için azad etmişti. Bu arada kargocu sinir bozan birkaç kelime etmeyi de unutmamış.

 Evet, çıldırmak konulu yazıma hoşgeldiniz!

En azından çantamız kayıp bavul cennetini boylamadı. Neyse Ruben de Türk gelenek göreneklerini böylece en ön sıradan öğrenmiş oldu. Hayatı çekilmez kılan küçük problemler (Türk usulü), arkadaşlık, dostluk, misafirperverlik, 


Hasan’ın parmak ısırtan kahvaltısı (çok sağol dostum ya, senin yüzünden hazırladığım hiçbir kahvaltı beğenilmez oldu), Türkiye’deki salgın hastalıklar, kocakarı ilaçları, Boğaz’ın eşsiz görüntüsü,

 600 000 km’de hala çalışabilen taksi, beş dakikada bir kıtadan ötekine geçebilmek, yürüme becerilerinin Avrupa’dakinden derece olarak kat be kat fazla olmasını gerektiren kaldırımlar vs. hepsini tanıttık misafirimize. Gece yarısı hala dolu olan İstiklal, dışarıda yenen bilimum abur cubur, ıslak hamburger (Bambi ya da Kızılkayalar olmamak kaydıyla), nargile,

her gün dozaj arttırımına gidilen çay başta olmak üzere hepsine de bayıldılar. Örneğin eşim kendisini Türkiye’de daha huzurlu hissettiğini söyledi. Yeterince tanımadığından olsa gerek diye düşünüyorum hala; ama onun açıklaması da şöyle; herhangi birine yanlışlıkla çarparsan Fransa’da kavga çıkarmış (pek zannetmiyorum), ama burada insanlar bu konuda bile rahatlarmış. Pardon deyip geçiyormuşsun. Hatta bazen o kadar kalabalık oluyormuş ki, çarpmadan yürümek imkansızmış. Bak bu konu da haklısın işte! Bir keresinde de bir kafede çay içerken, birisi çantasını unuttu. Garsonlardan biri arkasından koşa koşa çantasını götürdü. O an ağızları açık kaldı. Vaay bee ne fedakar, ne iyi yürekli insanlarınız var, diye. Evet Fransa’da o içtenlik yok gerçekten. Hemen hemen herkes birbirine günaydın, hoşçakalın demek zorundadır; ama kimse birinin ardından çanta götürmez. Canım memleketim bir an sevesim geldi seni. Uyyy yerim seni yerim:)
      Tüm bu problemlere rağmen arkadaşımız Ruben hiçbir an gülümsemesini eksik etmedi. Biz onu neşelendireceğimize, o bizi neşelendirdi. Zaten onun sinirlendiğini, somurttuğunu hiç görmedim. Dediğim gibi çok neşeli ve şakacı bir insandır. İspanyol olmasının da bir nebze katkısı olmuş olabilir elbette.
     
      Nihayetinde birlikte güzel zamanlar da geçirdik.  Kınalı Ada’ya gidip bisiklet kiraladık (eşim adını hatırlamadığı ve kedi-köpek nüfusu insan nüfusunu katladığı için, köpekli ada diyor), Anadolu yakasında Kadıköy’ü gezdik, 

 Sultanahmet’te köfte, Ortaköy’de kumpir yedik, Tophane’de nargile içtik, İstiklal’i, Bebek’i gezdik. Ruben elindeki mısırla ne kadar da mutlu!

 Ayrıca Yere Batan Sarnıcını'da çok beğendiler. Beğenilmeyecek gibi değil ki! Benim en çok sevdiğim yerlerden birisi olması boşuna değil.

Bir gün de Topkapı’yı gezecektik; ama meğer Topkapı Sarayı Topkapı’da değilmiş. Vaktimiz kalmadığı için orayı gezemedik. 

Bir dahaki sefere kesin Kız Kulesi ile birlikte bu etkinlik de tamamlanacak. İstanbul bir yana, en çok Türk misafirperverliğini gösterebildiğimiz için mutluyum. Teşekkür ederim canım arkadaşlarım. 

Siz olmasanız bu kadar güzel geçmezdi İstanbul gezimiz. Hepinizi çok öpüyorum. 

 2-3 Aralık 2013 Chambery-Lyon

Yorumlar

  1. yine bir esra lafı geçmemş ya :))

    YanıtlaSil
  2. yine bir Esra lafı geçmemiş yaaaa :))) araya bir yere sıkıştırabilirdin bence konu istanbul falan ama yok ne biliyim bir esra kadar olmasa da kardeşim gibi sevdiğim pınar, yok işte Esrasız biraz eksik olsa da güzeldi falan gibi:)))

    YanıtlaSil
  3. De get! (Fransızca İngilizce karışık cümlemi anlayabilene 10 puan) Sensiz hayat çok daha güzel. Fransa'ya geldim kurtuldum senden. Oh be sonunda söyledim kurtuldum:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Hı hı evet! Hımmm...Devam edin lütfen...hımm..

Popüler Yayınlar