Fransa'nın En Büyük Parkı; le Parc de la Tete D'or

    Bu hafta sonu eşimin annesi ile babası bizi ziyarete geldiler. Harika bir hafta sonu daha geçirdik birlikte. Burada yapmayı en çok istediğim şeylerden bir tanesi de

 le Parc de la Tete D'or'a gitmekti. Ne tesadüf ki cumartesi planımız buydu. Fransa'nın en büyük parkı (105 hektar) olan Tete D'or, altın baş anlamına geliyor ve adını da gerçekten hak ediyor. 

Çok çok güzel bir park. Zaten iki gün sonra, yani pazartesi tekrar gelmemin sebebi de bu. Burada insanlar huzurlu, mutlu, 

spor yapıyor, sohbet ediyor, 

sevgililer el ele, diz dize oturuyor, birileri kitap okuyor, birileri de benim gibi blog yazıyordur belki de. Şu an belki de bir futbol sahasından daha da büyük çim bir alanda, piknik örtümün üzerinde uzanmış, insanları dinliyorum gözlerim kapalı... Kuşlar da var onları da dinliyorum. Az ötede filamingolarla, lemurlar da var ve bizonlar. 

Kapı komşum bir zürafa. Evet burada çok güzel bir hayvanat bahçesi de var. Ankara'daki gibi eline silah versen, o hayvan haline bakmadan, anında tetiği çekecek gibi de durmuyorlar üstelik. Yani evet 

biraz depresifler; ama hayvanat bahçesi dediğin, bir çeşit hayvan hapishanesi sonuçta.

 Bu çöl tilkisi hüzünlü gibi dursa da, sadece onunla oynamak isteyen çocuklara bakıyor aslında.

Kötünün iyisi, diyelim.

Des Enfants du Rhone Kapısı

Yedi adet girişi bulunan Tete D'or da hayvanat bahçesinden başka

 bir velodrome, 

Bu küçük hanım daha entelektüel bir aktivite seçmiş, o başka!

çocuklar için çok çeşitli aktiviteler (mini carting, çocuk parkları, atlı karıncalar, küçük botlar için havuz vs), gül bahçesi, 

kocaman bir sera, botanik bahçeleri, 16 hektarlık bir göl, köpekler için iki adet gezdirme parkı -biri küçük köpekler için diğeri büyük köpekler için- mevcut. Küçük 1€, büyük 1,5€. Yok daha neler! Parka giriş, hayvanat bahçesi ve daha pek çok şey ücretsiz.

Gölde sandal kiralama ve

 tren için aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Kafeler de ücretsiz değil elbette. Ben de iyice beleşe alışmıştım oysaki:) Otobüs motobüs derken. Burada bence mis gibi bir hava olmasına rağmen, hava kirliliği nedeniyle işe gidiş geliş saatlerinde toplu taşıma araçları ücretsiz de:)
 Işık Festivali'nde ( Işık Festivali ile ilgili ayrıntılı bilgi ve fotoğraf için; http://parislikezban.blogspot.fr/2013/12/isk-festivali-la-fete-des-lumieres_8.html) ilk durağımız da burasıydı. Çin konseptli bir köşe yapmışlardı ve benim açık ara favorimdi. Burası kesinlikle çok huzurlu ve belki de biraz fazla huzurlu benim için. Biraz üniversite günlerimi, kampüs hayatımı hatırlatsa da, o neşe o canlılık yok. Zaten buradaki insanlar her ne kadar kibar, centilmen, arkadaş canlısı olurlarsa olsunlar; ya benim Fransızca'yı iyi bilmediğimden ya da kültür farklılığından biraz soğuk geliyorlar bana. Buradaki arkadaşlarım hep halimi hatrımı sorar, gülümser, benim için fedakarlıkta bulunur; ama ben hep biraz zoraki bulurum bu davranışlarını. Sanki öyle programlanmışlar gibi. Kısacası; şöyle birlikte ağız dolusu kahkaha atabildiğim bir Fransız bulamadım henüz. Bu yüzden belki de en yakın arkadaşım -biraz kaba bulmama rağmen- bir ukraynalı. Düşündüğünü damdan düşer gibi söyler. Söylediği şey incitir mi diye fazla zorlamaz kendini. Zaten lafını tamamladığı zaman sen de anlarsın aslında gücenecek bir şey olmadığını. Aynı "ben" yani:)
      Şimdi biraz daha iyi anlıyorum, meselenin 3-5 ağaç olmadığını. Ülkemizdeki ağaca, yeşile olan düşmanlığı, gizlice kesilen ağaçları. İnsanlar huzur bulamasın, 

oturup düşünemesin, düşünüp de konuşamasın, konuşup da anlaşamasın diye de olabilir mi biraz da tüm bunlar?

Lyon'dan sevgilerle, 17.03.2014

Yorumlar

Popüler Yayınlar