Yas!





Merhaba,
      Yaklaşık iki aydır yazmamamın nedeni tembelliğimin yanı sıra, açıkça söylemek gerekirse moral bozukluğu ve kendi tarzımda bir yazı veremeyecek olmamdı. Ben de en iyisi hiç yazmayayım, dedim. Niye mi moralim bozuldu. Evvela İspanya hakkında bir yazı yazacaktım. Şöyle güzel, böyle Sagrada Familia, Gaudi bir çılgın filan, diye. Gidince; bayaa bildiğin Mersin la bura, dedim. Evet aynen böyle, dedim. Ama kooocaman bir farkla. Resmen içim acıdı evet Mersin'de güzel fena değil; ama bir Barselona olması için sanırım önce zamanda geriye, sonrada bayaa bi ileriye gitmesi lazım. Tarih desen her yer tarih, artık kaç yüzyıllık bilemiyorum. Sanat desen her yer Gaudi, her yer Picasso. Barselona'nın deniz kenarında olduğunu yeni öğrenecek kadar da cahilmişim bu arada. Deniz var evet (yeni öğrenenler için) ve insanlar marinanın hemen yanındaki kocaman kumsalda güneşleniyor, top oynuyor, içiyor, eğleniyor, çalıyor, söylüyor ve kumdan kaleler yapıyordu. Millet bu kadar eğlenirken ben neredeyse ağlayacaktım. Ayakkabım vurduğu için değil. Bizim neyimiz eksik be şu ekonomik krizde dedikleri İspanya'dan, diye düşündüğüm için. Bütün Avrupa Türkiye'deki ekonomiyi o kadar överken hemde. Doldurulmuş denizlerin üzerine yaptıkları yolların fotoğraflarını çekip çekip burası Los Angeles değil, 33 Mersin DTO, diye övünecek, özendirecek taraf ararken, bu cennettin introsu olabilecek sahilde bir tane bile fotoğraf çekemedim hasetliğimden. Ha bu arada müstakbel Nükleer Santralimiz de cabası.
      Neyse en büyük derdimiz bu olsun, bu arada insanlarımızın boşuna ölmediğini söyledikleri memleketimde başka başka can sıkıcı olaylar oluyordu. 1 Mayıslarda gaz bombaları atılıyor, her zamanki rutiniymiş, doğalmış, fıtratıymış gibi madenlerde insanlar ölüyor, hem de isimlerini liste halinde okumak bile olağan üstü bir olay gibi görünüyordu. Sayıları isimlerinden daha önemli oluyordu. Gerçekten o kadar çok insan öldü ki sayılarını bile akılda tutmak mesele. Polis birilerinin kafasına sıkıyor. Polise karşı başarı gösterenler kahraman oluyor. Polis İmdat yerine, İmdat Polis'lik bir hale geliyoruz. İnsanların polise olan güveni tükeniyor. Hala nasıl anarşi yaşanmıyor anlayamıyorum. (İyi ki de öyle) Aslında şu an Türkiye'de neler olduğunu biraz çakan kimse anlayamıyor. İnsanlar hala nasıl efendiliklerini koruyor, nasıl bir beyefendilik/hanımefendilik ve zeka, anlaması çok güç. Tüm bu felaketler burada olsa neler olurdu hayal bile edemiyorum; birilerinin, bazılarının ve kimilerinin istifa etmesinden başka. Biz de bunları artık git gide sıradanlaştırarak izliyoruz. Ben burada birilerinin ölüp durmasından sıkıladurayım, oralarda hala birileri artık cinayet denebilecek ihmalkarlıklardan dolayı ölüyor. Benim en çok korktuğum ve üzüldüğüm şey ise bunları sıradanlaştırmış olmamız. Birisi intihar edince, aa ölürken üstünde ne varmış, diye soruyor insanlar. 300 mü yoksa 500 kişi miydi ölen? Tatlı tatlı ölmüşler, iyi bari, diyoruz maalesef. Ne melankolik bi yazı oldu; ama güzel bir haber de olmayınca benim güzel memleketimden...
      Burada da bütün televizyonlar da oy verin, oy kullanın, bu sizin hakkınız, bu sizin göreviniz, diye yırtınadursunlar Avrupa Birliği seçimleri için %35 oy kullansın sadece. Hem de burada yollarda uçuşan oy pusulaları, trafoya kedi girmeleri falan da yaşanmazken. Bunları eşime anlatınca adam inanmıyor bile bana, abartıyorum, ajite ediyorum zannediyor. Kedinin trafoya girmesiyle ne alakası var diyor. Ben de işte organize çalışmışlar El-kedi ile Pisimatov birlikteymiş falan derken, kocam bana tuhaf gözlerle bakıyor, ben de susuyorum.

Yakında daha aydınlık bir yazı ümidiyle:)) 26.05.2014, Lyon

Yorumlar

Popüler Yayınlar