Gidene Elveda, Gelene Merhaba!
Uzun zamandır yazmak istiyordum. Aklıma her gün pek çok
fikir geliyor; ama yazamıyordum. Valla, gerçekten bak! Çoluk yok, çocuk yok; iş
yok, güç yok! Yine de şu bloğa bir şeyler yazmaya vakit bulamadım, iyi mi?
Sebebine gelince hem kursumun başlaması, hem de taşınma maceramız oldu. Bu
ikisinden de hiç bahsetmedim değil mi? İkisi de başlı başlarına birer macera
aslında. Aylardır peşinden koşturduğum, Türkiye tatilimi kısa tutmama sebep olan, sonra da ertelenerek beni bir kez daha
gıcık eden, beş haftalık Fransızca kursumu daha sonra anlatayım.
Gerçek manada
ilk defa ev taşıdığım için,biraz taşınmamızdan bahsedeyim.
Eşimin okulunun bitmesiyle, patronuyla anlaşamadığı iş
yerinden ayrılması bir oldu. Neyse ki daha iyi bir diplomayla, daha iyi işler
bulma şansı vardı. Başvurduğu pek çok yerden, geri bildirim aldı.
Hatta mütevazi
bir şekilde hazırlamış olduğu CV’sini inandırıcı bulmayanlar bile oldu. En sonunda, biraz da benim isteğimle, Lyon’da karar kıldık.
Hem büyük şehrin nimetlerinden faydalanmak istedim, hem de eşimin kariyeri
için daha yerinde bir karar olacaktı. Şimdi büyük bir şirkette, proje şefi olma
yolunda çalışıyor.
Uzun uğraşlardan ve bol bol kafa yorduktan sonra Lyon’a karar verildi.
Eşim ilk iki aylık dönemde ev tutmak istemedi. Bir dairede, oda tuttu kendisine. Burada insanlar evlerindeki odaları da
tek tek kiraya veriyorlar. Öğrenciler ya da başka amaçlarla kısa dönem
konaklamak isteyenler için. Sırf bu amaca hizmet eden internet siteleri var,
oralardan rahatça bulabiliyorsunuz. Hatta sırf Işık Festivali için iki-üç
günlüğüne evlerini kiraya verenler vardı. Bir aylığına çok hoş bir öğretim
görevlisinin evinde oda tutuldu. Eşim Lyon’da, ben Chambery’de ayrı ayrıydık. Hafta sonları
geliyordu. Sonradan bir aylık deneme sürecinin yeterli olacağına karar verdik
ve hemen ev aramaya başladık. Buradaki bütün evleri gördüm sanırım; ama
internetten. Sadece üç tanesini ziyaret edebildim; çünkü tren biletleri biraz
masraflı. Tek gidiş 18.40 € gibi. Emlakçılar da Türkiye'deki gibi 7/24 çalışmıyor. Hafta sonları var adamların. En çok iş yapacakları zamanda tatil yapıyorlar. İnanılmaz bir şey gerçekten. Zaten bayıldığım iki tane daire vardı. İkisi
de anında tutuldu. Bu bizim daireye de, hemen tutmazsanız kaçırırsınız, dediler.
Biz de tuttuk. Aslında pek öyle kaçacak bir şey de değilmiş, ya neyse. Yani ben görmeden daire tutulmuştu. Ziyaret ettiğimiz dairelerden bir tanesi çok güzeldi. Muhiti süperdi. Tunalı gibi bir yerde, hem de sessiz sakin bir sitenin içinde. Neredeyse imkansız. Hem de güney cepheydi. Benim için evin güneş görmesi çok önemli. İnsanın içi daralıyor karanlık evde. Planı da çok güzeldi evin. Örneğin mutfağı salondan bağımsızdı ya da yatak odasının orta yerinde bir küvet yoktu.
Buradaki lüks banyo anlayışı yatak odasının içinde tuvalet ve banyo olması da. Televizyondaki Deco-Design programından öğrendim ben de. Gel gör ki evde bulaşık ve çamaşır makinesi bağlayacak yer yoktu. Ne biçim iş dediğinizi, duyar gibiyim. Neyse en sonunda tuttuğumuz evin de pek bir farkı yok aslında. Banyoya yatak odası aracılığıyla giriyorsunuz. Tuvalet bağımsız; ama buradaki neredeyse her bağımsız tuvalet gibi, lavabo yok ve son olarak mutfak salonun içinde. Muhit olarak da ahım şahım bir yer değil açıkçası; ama ilk kriterimiz olan, park yerimiz var.
Hem de arabayı limuzin yapıp, ortalık yere çapraz park edecek kadar. Biraz da güneşimiz var evde neyse ki:) E daha ne olsun diyerek tuttuk işte. Geçtiğimiz Cuma günü de gidip, evi temizledim.
Cumartesi de
Chambery’de kolileri hazırladık. Pazar da kayın babam Albertville’den araç
kiralayıp getirdi.
Sağ olsun kayın biraderim ve iki adet arkadaşımız da bize yardım
ettiler. Eşyaları yükleyip Lyon’a gittik.
Neyse ki yeni apartmanımızda asansör var. Yoksa üç kat inip çıktıktan sonra,
bir üç kat daha inip çıkamayacaktım herhaldeJ
Sonra tekrar Albertville’e döndük; çünkü ertesi gün Chambery’de yine işlerimiz
vardı. İlk defa gördüğüm ev sahibiyle, ev kontrol edildi. Çok şeker bir adamdı.
Şarap üreticiliği yaparmış. Anahtarları teslim ettik. Sonra yine Lyon. Eşimle
birlikte bir günlüğüne izin almıştık neyse ki! Yoksa bu işler yetişmezdi.
Akşamına biraz eşya yerleştirmeye çalıştık; ama tabi hiçbir şey yetişmedi. Ben
de ertesi sabah kursuma gittim. Neyse işin çoğu bitti sayılır; bu arada biz de
bittik elbette. Hatta ben kas bile yapmış olabilirim. Şehir değiştirip durmaktan sağımı solumu karıştırır oldum. Neredesin, diye sorsalar, doğru cevap verebileceğimden emin değilim:) Şu anda da Albertville'deyim... Sanırım:) Eşim de Lyon'da.
Bu da onun fotoğrafı sayılabilecek nitelikteki karikatür:)
İşin duygusal boyutu var bir de. Bütün hatıralar canlanıyor
insanın gözünün önünde. Daha yeni tanışmış olmamıza rağmen, eşim bana göre
seçmişti evini, evimizi. Arkadaşlarımız geldi, gitti. Tanıtabildiğim kadar Türk
yemeklerini tanıtmaya çalıştım bu evde. Beni temizlikçi zanneden Hırvat
komşumuz vardı. E tabi temizlik yaparken çıkınca öyle oluyor biraz. Buradaki en
yakın arkadaşım Kristina vardı. Hala olur umarım. Dünyanın en güzel
makaronlarını Chambery’de yedim. Her Allah’ın günü saat 7:38’de köpeklerini
havlata havlata geçen psikopat kadın vardı örneğin. Hemen karşı penceremizde
bir ofis vardı. Sırf bizim için, yani bizi görmemek için perde almıştı.
Sonradan da üç defa değiştirdi. Neden bilmiyorum ama:) Acı, tatlı, tuzlu, ekşi anılarımızla
ayrılıyoruz güzel şehrimiz Chambery’den. Yine de bahsetmeye devam
edeceğim. Çok özel bir yer benim için.
Kısaca yaptıklarım yapacaklarımın
teminatıdır, diyerek Lyon’a gidiyorum.
Güle güle Chambery,
Merhaba Lyon!
taşınmak çok zor yaa... ve cok güzel ,yeni evinizde dahada mutlu olun:) kolay gelsin
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim İrem'ciğim. Aynen dediğin gibi. Bi' bitirip şöyle ohh diye otursak diye bekleşiyoruz:)
SilBu kadar olur biz de taşındık aynı çileleri aynı anda çekmişiz:)
YanıtlaSilHayırlı olsun, güle güle oturun yeni evinizde:)
SilGüle güle oturun, güle güle yaşayın Lyon'da.
YanıtlaSilTeşekkür ederim İbrahim Bey güzel dilekleriniz için:)
YanıtlaSil