Türkiye Tatili; Kapadokya ve Bursa

Merhaba Sevgili Takipçilerim,

      Artık tarzıma alışmış olduğunuzu umuyorum. Yazılarım depremlerin, uçak kazalarının ve diğer bilinmeyen olayların sıklığını hesaplamada kullandığımız Poisson Dağılımına göre dağılmakta. Neyseki o kadar zararlı değiller. Eğer bu dağılımı tanıyorsanız, yazılarımı daha rahat takip edebilirsiniz. Benim de mesleğimi icra etme şeklim bu olsa gerek. Biraz beyin jimnastiği, iki üç kalem oynatma ve hoop siz gelecek yazımı ne zaman yazacağımı bulana kadar, ben de yazımı yazarım böylece siz mutlu Lerzan Mutlu:P

      Evet hepinizi tek tek çok özledim. Blogun arayüzünü, ön yüzünü bile. Pek sevmesem de logonun turuncusunu bile. Tabii ki anlatacak, yakınacak çok şeyim var yine. Eğer siz de hazırsanız hadi başlayalım...

Beş hafta süren Türkiye ziyaretim

      Herkes gibi tatile ihtiyacı olduğundan bir haftalığına eşim de benimle birlikte geldi. Dünya'ya gelen her canlının görmesi gerektiğini düşündüğüm,

Klasik bir Kapadokya fotosu

UNESCO koruması altında olan Güzel Atların Ülkesi Kapadokya'yı ziyaret ettik. İnternetten Grupfoni miydi neydi oradan şu meşhur mağara odalardan birini aldım. Orada da kaldık. Mustafa Paşa, diye bir yerde. Taa en dipte, en uzakta, ıssız, sessiz, huzurlu bir yer arıyorsanız, işte aradığınız yer orası. Ama şahsen ben bir daha ki sefere biraz daha az huzurlu olan Göreme'de kalmayı tercih ederim. Az kaldı huzur komasına girecektik Mustafa Paşa'da. Üstelik gittiğimizde şakır şakır yağmur yağması da cabasıydı. Biz yine de gezdik. Gezerken de şansımıza hiç mi hiç yağmur yağmadı. İlk gün Mustafa Paşa'yı gezdik. Daha doğrusu bir açık hava müzesi var orada, başka da bir şey yok. Orayı gezdik. Gerçekten çok güzeldi orası, hakkını vermek lazım. Cennet gibi, huzur dolu (huzuuuur). Diğer iki günde de rehberli tur yaptık.

Çok güzel çinilerin olduğu bir atölyeyi ziyaret ettik. fiyatlar biraz dudak uçuklatıcı; ama olsun biz de gözlerimizi şenlendirdik:)

 Yer altı şehirleri ve peri bacaları çok etkileyiciydi elbette. Güzelim Ihlara Vadisi'nin sonuna yapılan o binayı oraya dikeni de Allah ıslah etsin, diyoruz. Hadi biz alışkınız da yabancılar oo çok güzel, olmuş mu diyor zannediyorsunuz. Bu ucube şey modern sanatın ilkel dönemlerinden fevkalade nadir bir örnek, hımm şahane! Biraz kendine saygısı olan insan böyle bir maskaralık yapmaz. Bir tane de tip Melendiz Çayı'ndan kenardaki çalılara tutunan plastikleri toplayıp geri suya atıyordu. Tabi üç-dört metre sonra bunlar çalılara geri tutunuyordu. Adamda beyin kalmamış yazık. Hayır o değil Dünya'nın en güzel yerini göstereceğim derken kocama rezil oldum. Yabancı turistlere yarım yamalak ingilizcesiyle din aşılamaya çalışan rehber mi istersin, ne istersin bilemedim. Gezimizin en güzel kısmı son akşam yaptığımız ATV turu oldu. Üç saatlik harika bir turdu. Kapadokya'ya giderseniz bu turu lütfen kaçırmayın. Çalışanları çok sempatik olan Göreme'deki Motodocia Rental'in kartını bile aldım sizin için. Bu arada ikinci olup arkada oturacaksanız aman poponuza dikkat deyim ben.

      Sonracığıma kocacığımı yolculadıktan sonra çok sevdiğim arkadaşlarımla Bursa'ya gittim. Açıkçası beklentilerim pek yüksek değildi; ama gittiğime de çok memnun kaldım. Bursa bakımlı ve sevimli bir şehir. Gezmesi çok eğlenceli. Harika şallar bulduğum Koza Han'a bayıldım.

Bunu kaçıramazdım ve kaçırmadım da. İpek şal. 

 Orası da başka bir dünya harikası. Ağlayacaktım yemin ederim. Hepsi o kadar güzeldi ki şalların.

      Bursa'dan iskender yemeden ayrılmak olmazdı elbette. Yemişken de en güzeli, en meşhuru, en orijinali olmalı.

Hadi kızım açım, çek şu fotoyu da yiyelim artık, bakışı:)

İskender'in keşfedildiği restoranda yedik tabi. İskender Restorant'ta. Gerçekten hayatımda yediğim en güzel iskenderdi herhalde. Al sana başka bir dünya harikası. Hem de dışarda şakır şakır yağmur yağarken yemenin tadı başka. Hele bir de dostlarlaysa tadından yenmez. Yok yok yenir. 

Şimdi şurada olsa ıssıra ıssıra yerim.

Hem de bir buçuk ısmarlanmışsa bile yenir, hihihih:) Ben yaptım siz yapmayın, göze küçük görünebilir; ama çok doyurucu olduğunu garanti eder, saygılarımı sunarım. Yemekten sonra Irgandı Köprüsü'ne doğru kısa bir yürüyüş yapıp oradaki dükkanlara bir göz atalım, dedik. Ama kapalıydılar, olsun, yine de çok güzeldi. Sonra Yeşil'e yollandık.

Yolda karşılaştığımız bu evde tam türbanlı teyze tipi yok mu?

 Muhteşem çinilere, ahşap kapılara sahip Yeşil Türbesi'ni kısacası muhteşem bir tarihi yapıyı gezdik. Ayrıca bildiğim kadarıyla Dünya'da sayılı mekan buradaki türbenin eko özelliğine sahip. Saatim olmadığından bakamadım; ama yaklaşık 30 sn kadar bir eko oluyor. Bence çok etkileyici. Meşhur Ulu Cami'yi gezememiş olsak da önünden geçmemiz bile benim için önemliydi. İçerideki ışık huzmelerini bir kaç saniyeliğine gördüm ve o huzur bana hala dinginlik vermeye devam ettiği gibi

Kendine iki kulak yapan nadir insanlardan Gökhan'ım. İnsanlar, insanlarımız...

Tirilye'de içtiğimiz bol telveli kahvenin de tadı hala damağımda sevgili Gökhancığım. Sayende güzel Bursa'mızı da görmüş oldum. Gerçekten çook teşekkürler ve bize evini açan arkadaşına sevgilerimi ilet tekrardan, olur mu? Bursa aslında kendi başına bir yazı konusu idi; ama böyle iki üç ay gecikince, yazılacaklar da birikince böyle oluyor. Güzel arkadaşlarım sizi seviyem.

      Türkiye ziyaretimde elimden geldiğince büyüklerimi görmeye çalıştım ve babaannemi, anneannemi, dedemi, halalarımı, amcamı ve dayılarımı görme şansına eriştim. Arkadaşlarımla geçirdiğim anlar da paha biçilmezdi. Ayrıca Almanya'da yaşayan ve defalarca buluşmaya çalıştığımız Ertan'cığımla orada karşılaşmamız da ayrı bir şans. Kıskananlar çatlasın hohoyy:) Gurbet ne demek, gurbetten yanmak ne demek bunların da konuşulduğu masamızda yeni insanlarla da tanışıldı.  Sanki kırk yıllık arkadaş gibi rahatça konuşmak, geyik yapmak... İşte bunu seviyorum. Buralarda yok o, yok.. anlıyor musunuz? (Biraz daha gurbetçilik acındırması yapıyım, iskender de yok zaten) Görüşemediğim arkadaşlarımdan da yeri gelmişken özür diliyorum. Ama en güzeli tabii ki annemi, babamı, ablamı, eniştemi ve en çok özlem duyduğum miniklerimi görmekti. Yeğen baldan tatlıdır mıydı o laf nasıldı:) Onlar yinir yinir. Lokum onlar lokum. Lokum, demişken Tuğba Kuruyemiş'ten buradakiler için hediye olarak lokum aldım. Ballı, kaymaklı, fındıklı lokuma ba-yı-lın-dı, haberiniz olsun. Normalde Türkiye'deyken lokum yemeyen ben Fransa'ya gelince lokum eksperi oldum.

      Yediğim, içtiğim, gezdiğim bana kalsın, dedim (sanki hiç anlatmamışım gibi) ve geldi geri dönüş zamanı. Her zamanki gibi stresle. Acaba bu sefer hava alanında ne gibi bir problem beni bekliyor, diye kara kara düşünmeye başladım. Aslında hava alanında her şey güzel başlamıştı. Vaktinde vardık. Pegasus Saint Exupery Hava Alanı'a uçuş koyduğu için bu sefer 150 € 'a gidiş dönüş bilet almıştım. Kalitesinin de Lufthansa'dan iyi olduğunu duymuştum. Neden olmasın, dedim. Evet fena değildi. Taa ki İstanbul'daki uçağa binmeden önce. Tam bilet kontrolünden geçip, uçağa binecektim ki hatunun biri gelip çantalarımın ağırlığnı ölçmek istedi. Mecbur kabul ettim. Sırt çantam, el çantam ve evraklarımı koyduğum askılı minik çantam vardı. Kadın el çantamı ekstra çanta olarak ölçtü ve sonu. üç kilo sırt çantamdan, kitaplarımı koyduğum el çantamdan da altı kilo. Sonuç 9kgx7€=63€ ekstra fatura.


 Sinirden n'apıcağımı şaşırdım. O an için eminim daha güzel çözüm yolları bulacak arkadaşlarım vardır; ama ben hepsini ödemekten başka bir şey bulamadım. Bir de bu var, gelecek çözüm yolum...


http://www.gundemkibris.com/ekstra-bagaj-parasi-odememek-icin-12-kat-giyindi-ucakta-bayildi-126474h.htm


      Bir de aranızda Taxe Free'yi duymuş olanlarınız vardır. Yurt dışına gittiğinizde siz de yapabilirsiniz. Seyahatiniz boyunca belli bir meblağın üzerinde yapmış olduğunuz alışverişler sonrasında normal fatura yerine, Tax Free faturası istiyorsunuz. Bu meblağ 118TL idi Türkiye'de. Sonra havaalanlarında Tax Free noktalarında aldığınız faturaları görevliye gösteriyorsunuz. O da faturaya karşılık gelen eşyaları göstermenizi istiyor, gösteriyorsunuz. Sonra da pasaporttan geçtikten sonra bu adından da anlaşılaçağı gibi (Tax Free; yani vergisiz) vergi size geri ödeniyor. Yani benim hayal ettiğim buydu. Evet Sabiha Gökçen'de Tax Free noktasını ararken kendimi Harry Potter'da 9 3/4 istasyonunu arıyormuş gibi hissetmemden mi, yoksa ben buradan bir,iki yüz lira alırım derken elime 35 TL geçmesi dolayısıyla yaşadığım hayal kırıklığından mı bahsedeyim. Elektronik ve lüks (elmas melmastan bahsediyoruz) harcamaların %9'u, bunların dışındaki ürünlerin (kıyafet, ayakkabı gibi) %4'ü ödeniyormuş. Değip değmeyeceğine siz karar verin.

      Benden şimdilik bu kadar. Siz de biraz yorum falan yazın bloga da bana motivasyon olsun, sonra vay efendim üç aydır niye yazmıyormuşum. Hadi size iyi günleer!! (Tribimi de attım gidiyorum.)

17.08.2015,Lyon


Yorumlar

Popüler Yayınlar